Toplumların gelişmişlik düzeyini gösteren en önemli göstergelerden biri kaldırımların yüksekliğidir.  Kaldırımların seviyesi ne kadar düşük olursa o toplumun gelişmişlik düzeyi o kadar yüksek olur. Toplumlar, bu konu da kentsel görüntüleriyle fikir verirler.  Gelişmiş ülkelerde bu kurallara ve değerlere yüksek düzeyde önem verilir.

Bizdeki kaldırımların durumunu ve ülkemizin yorumunu siz değerli okuyuculara bırakacağım. Ben asıl Kafalarımızda ki Kaldırımlarla ilgileneceğim.

Bir ülkenin gelişmişlik düzeyini arttırmasının ana etkenlerinden biri ekonomik gelişmişlik ve gelir dağılımıdır. Bunun içinde ülkedeki her birey yaptığı her bir eylemin önce ülkesine, sonra var olduğu çevreye daha sonra da kendisine olan faydasına bakmalıdır. Kendi ürettiğini öncelikli olarak kendi tüketmeyen toplumlar ekonomik ve gelişmişlik düzeyi olarak büyüyemezler. Ülkemizde değerlendirilmesi gereken esaslı konulardan biri de budur.

Bir Japon, yaptığı her şeyin önce ülkesine olan faydasına bakıyor. Bir Güney Koreli, ise kendi ülkesinde üretileni, her şeyden daha öncelikli tüketiyor. Bundan dolayı Japonya ya da Güney Kore oluyorlar.

Üniversitelerimiz de yaptığım seminerler de genellikle o ilde üretilen bir ürüne ne kadar sahip çıktıklarını, evlerinde o ürünlerden herhangi birinin olup olmadığını sorduğumda ortaya çıkan durum % 10 ları bulmamaktadır. Ulusal ya da dünya markalarındaki oran ise oldukça yüksek çıkmaktadır. Üniversite öğrencilerimizin büyük bölümü de okul sonrası işsiz olarak beklemektedir. Peki…. Kendi yanında üretilene sahip çıkmayıp büyümesini sağlamazsan nasıl iş imkanı bulacaksın? Elimizi uzattığımız her şey de bu bilinçte hareket edersek emin olun bu ülkedeki kaldırımların da seviyesini düşürecektir. Bu sorumluluğumuz da olan geleceğe yatırımdır. Gelecek bilincidir.

Kendimizi dünya örnekleri arasına taşıyabilmemiz için toplumsal ve bireysel olarak özeleştiri yapabilme kültürümüzü arttırmamız gerekli. Başkalarının eksiklerinden önce kendi eksiklerimizi görmeli, Bize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamalıyız.   Kendimize soracağımız en değerli soru “ daha iyi ve güzel olabilmesi için ne yapılabilirdim“ olmalı. Eleştirilerin sonuna önerileri eklemeli, sorunların uzun vadeli çözümüne odaklanmalı. Kendin için iyi olanı yaparken, başkalarını incitmemeli.

İşyerimizin önünü temizlemiyorsak, belediyeyi eleştirmemeliyiz. Çalıştığımız yeri temizlemiyorsak, genelden şikâyetçi olmamalıyız. Kendimizden bekleneni veremiyorsak, başkalarından daha fazlasını beklememeliyiz. Başkalarına olan güvensizlikten bahsederken kendimizin ne kadar güvenilir olduğunu iyi düşünmeliyiz. Kişilere göre davranış benimsemek yerine olaylara göre davranış şekli belirleyebilmeliyiz. Başkalarının eksiklerinden çok kendi eksikliklerimizi görebilmeliyiz. Yapmış olmak için değil, hakkını vererek yapmalıyız. Sadece övgüden beslenen değil, eleştirilere de açık olmalıyız.

Kafalardaki kaldırımları kaldırmak sadece İNSAN ve İNSANCA olmanın yüceliğini arttırır.